Başı ve sonu olmayan hikayeler – 1
…
Bedenen değil ama ruhen yorgun girdi eve.
Elinin tersiyle kapısını kapattı.
Vücudu, ona adeta ağır geliyordu.
Salona giden kısacık koridorda çok yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.
Önce çantası yavaşça omzundan kaydı, eline çarpıp düştü.
Daha sonra anahtarlık kaydı elinden ve büyük bir gürültüyle yere çakıldı.
Hiçbirine tepki vermiyor,
Sadece bir yorgunluk ve bıkkınlıkla vücudunu sürüklüyordu salona.
Koltuğa bırakıverdi kendini…
Ayaklarını kendine doğru çekerek cenin pozisyonunu aldı.
Bir yerde okumuştu,
İnsan, güvende hissetmek istediğinde dururdu böyle.
Demek ki güvenini de kaybetmişti artık her şeye.
Ama yeni değildi bu.
İki elini üst üste koyup yanağının altına aldı.
Gözlerini ilerde bir yere sabitleyip düşünmeye başladı.
Nasıl böyle olmuştu?
Nasıl bu noktaya gelmişti?
Şimdi ne olacaktı?
Bilmiyordu.
O’nun yokluğu,
Nerede olduğunu bilmediği bir yaranın ince ve yavaş yavaş kanaması gibiydi.
Sürekli kayıp mı edecekti böyle?
İnsanlar öyle ya da böyle, bir şekilde hep giderler miydi yani?
Kaybettiklerini düşündü bir bir.
Bir damla yaş düştü bileğine.
Şaşırdı,
Ne ara ağlamıştı acaba?
Bilmiyordu.
Tek bildiği, o’na, o’nun yokluğuna değil,
Onda hislerini kaybetmiş, harcamış olduğuna ağlıyordu.
…