“Başka Bir Mimarlık Mümkün” Yarışması Katılım Yazısı.
Bir mimari proje, pek çok şeyin mimarı etkilemesiyle ortaya çıkar. Bunlar yazılı olduğu kadar duygusal etkiler, yazılı birtakım kısıtlamalar ve ekonomik kriterler gibi etkilerdir. Mimarlık pratiğinin uygulanmasında mimarı etkileyen faktörler tek tipleştikçe, katılaştıkça ve estetik kaygılara baskın geldikçe yapılar da anlatmak istedikleri duygularını yavaş yavaş kaybederler. Başka bir mimarlığın mümkün olduğuna inanan insanlar ise buna karşı gelmek , buna direnebilmek için hayaller kurarlar. İşte bu yazı da bu hayalin geliştirilebilmesi ve başka bir mimarlığın da mümkün olduğunun anlatılabilmesi için yazıldı.
Akla ilk gelen mimarlık pratiğini bir yana bırakmayı teklif ediyorum. Mimarlığın beslendiği ve şekil aldığı kanalların; yönetmelikler, imar planları ve inşaat terimleri yerine edebiyat olduğunu hayal edelim. Bugüne kadar mimari tasarımlar bir canlı, bir duygu, bir fikir ya da bir obje gibi pek çok şeyden esinlendi. Bu hayalde de edebiyatla birlikte kol kola yürüyecek.
İnsanın gezdiği, gördüğü her şehir, her ülke ve her yapı kendisinde bambaşka duygular yaratır. Yazarlar da dile gelen duygularını illa ki bir ülke, şehir ya da mimari yapının dahilinde beslerler. Bundan kaçış yoktur. Çünkü mimarlık; yaşamın ayrı düşünülemez bir parçasıdır. İnsan bir sokakta, bir caddede, bir konut içerisinde, bir yolda, bir kent meydanında, bir ormanda ama illa ki bir mekânda var olur. Edebiyat da her öğesiyle bir his ve bir duygu barındırır. Bir yazara yazılarını yazdıran o duygulardır. Yazarlar bazen bulundukları mekanlardan, yapılardan ve ortamdan da etkilenirler. Dolayısıyla bugüne kadar mimarlık edebiyata esin kaynağı olmuştur; fakat edebiyatın mimarlığa ilham vermesi yeni ve heyecan verici olacaktır.
En sevdiğiniz şiirin ya da okumayı en çok sevdiğiniz, en çok etkilendiğiniz ya da dönüp dönüp tekrar okuduğunuz bir kitabın mimari bir öğe olarak vücut bulduğunu hayal edin. O sevdiğiniz cümlelerin içerisinde gezebildiğinizi, hissettiklerinizin bu kez birer duvar, merdiven ya da malzemeyle sizinle konuştuğunu… Yazarın anlattığı şeylerin mimarlık aracılığıyla karşınıza tekrar geldiğini düşünün. Eğer bir romanı seviyor, bir öyküyü benimsiyor veya bir şiiri ezbere biliyorsanız onun mimari projesinin içerisinde gezmenin sizde yaratacağı merak ve heyecan bambaşka olacaktır.
Mimarlık pratiğini bu şekilde değiştirirken edebi eserlerin içerisinde barındırdığı öznelliği, herkeste yaratacağı farklı duyguları ve mecazlar da işin içine katılmalıdır. Yani, söz konusu katılma, edebi metinlerden mimari projeye dönüştürülmesinde, metinde geçen merdivenlerin veya konakların inşa edilmesi değil; oradaki duygunun proje ile verilmesidir. Aslında bu konu mimarlara ve mimarlık öğrencilerine çok da yabancı değildir. Çünkü mimari proje ve tasarım derslerinde her öğrenci, ofisinde de her mimar; kendi tasarladığı projesine bir duygu yerleştirir. Yüksek duvarların oluşturduğu dar koridorlardan sonra geniş bir salona açılan mekân tasarımı nasıl bir sürpriz duygusu, bir şaşkınlık bir merak yaratıyorsa şiirlerin ve öykülerin duygularının da bu şekilde yansıtılabilmesi denenmelidir.
Konunun tek bir yapı bazından biraz daha genişletebilmesinin de mümkün olduğunu söyleyip konuyu biraz daha kapsamlı hale getirecek olursak; şehirlerde mimarlık odaları ve kentlilerin de iş birliğiyle belli bir bölge bu çalışma için ayrılabilir. Seçilen bölgede her yapının girişinde yansıttığı ve anlatmaya alıştığı edebi yapının kendisi ve hakkında kısa bir bilgi verilip ada ve sokaklara ayrılarak gezilebilir. Edebiyatın mimarlığa katkısı bir yapı, bir alan, bir kent objesi şeklinde de kendini gösterebilir.
Edebiyat Ve Mimarlık İlişkisinin Çeşitli Etkileri
Önerilen bu yeni modelin uygulanma sonuçlarının, mimarlığa oldu犀利士 ğu kadar kente de her açıdan etkisi olacaktır. Bunlardan en önemlisi, bu tematik edebi alanın o şehir için referans yapılar ve öğeler ile dolu olmasından dolayı sembolik bir alan olacak olmasıdır. Dolayısıyla seçilen edebi eserlerden ilham alarak yapılmış olan öğeler ve yapılar, onları seven okuyucu kitlesini o şehre ve o alana çekecektir. Her şehirde, bu tarz uygulamaların yapıldığını hayal edecek olursak, insanların farklı şehirlerde farklı yazar ve şairlerin eserlerinin mimari proje olarak hayat bulduğu bu alanları görmek, gezmek ve hissetmek için oraya seyahat edeceklerini öngörebiliriz. Bunu daha iyi anlayabilmek için bahsettiğimiz, edebiyattan esinlenilen ada ve parsellerin içerisinde bir gezintiye çıkalım.
Şimdi hayal edin: Adana’dasınız. Belirlenmiş olan bir mahallede veya bölgede, edebi eserlerden ilham alarak farklı kriterlere göre seçilmiş farklı mimarlar tarafından oluşturulmuş yapılar bölgesini geziyorsunuz. Romanlardan ilham alarak oluşturulan sokakta Yaşar Kemal’in eserlerinden birindeki bir mekânı, ortamı ve duyguyu hissedebileceğiniz bir yapı karşınıza çıkıyor. Onun hemen yanında Muzaffer İzgü’nün Zıkkımın Kökü romanındaki Muzo’suyla yan yana yürüyorsunuz zannettiren mimari öğeler var. Az ilerisinde şiirler için ayrılmış bir ada / parselde Karacaoğlan’ın Çukurova ile ilgili şiirlerini bulabilmek mümkün. Ve daha onca şair ve yazarın dizeleri, şiirleri ve kitapları, dokunabileceğiniz içinde gezebileceğiniz birer yapı olmuş. Oradan çıkıp Dünya Klasikleri’nin ilham kaynağı olduğu cadde, sokak, yapı ve mimari pavyonlarda gezebiliyorsunuz. Ve bunun her şehir için yapıldığını düşünün.
Her yıl farklı şehirlerde gerçekleşen kitap fuarlarına katılımı, ilgiyi ve duyulan heyecanı göz önüne alırsak edebiyatın mimarlık ile buluşması da şehirleri ve insanları heyecanlandıracaktır. Bu da şehirler arası turizmini ve etkileşimini arttıracak, mimarlık öğrencilerinin edebiyata ve kitap okumaya ilgisini ve merakını arttıracaktır.
Günümüzde hem mimar hem de yazar olan pek çok isim vardır. Bu, mimarlığın yazarlık ve edebiyat sanatıyla ilişkisini kanıtlamış hem de pek çok insanın bu iki sanata ilgisine dikkat çekmiştir. Bu makalede tasarlanan ve söz konusu edilen yeni mimarlık pratiği, üniversitelerin mimarlık bölümünde okumakta olan öğrencilerden, yazmaya ve edebiyata ilgisi ve merakı olan öğrenciler için de yeni bir sayfa olacaktır. Çünkü mimarlık öğrencileri için üniversitelerin ilgili bölümleri bu alanda seçmeli dersler açabilir, kitapları okumaya yönlendirebilirler. Dahası, bu vesileyle daha çok kitap okunabilir ve daha çok edebi eser hak ettiği ilgiyi görebilir.
Sonuç
Kendisi de bir sanat olan mimarlığın; diğer sanat dallarıyla bugüne kadar ilgisi ve etkileşimi gerek yüksek lisans tezlerine gerekse doktora tezlerine konu olarak araştırılmış üzerine yazılar yazılmıştır. Buna örnek olarak; sinema ile mimarlık, müzik ile mimarlık ve hatta moda ile mimarlık arasındaki ilişkiler verilebilir. Mimarlığın nasıl bu konularla ilişkisi ve etkileşimi varsa edebiyat ile de ilişkisi vardır. Yakın dönemde “Edebiyatta Mimarlık” adında, uzun yıllar üzerinde çalışılmış ve kolektif bir iş ile ortaya çıkarılmış bir kitap yazılmıştır. Fakat bu, edebiyat ve mimarlık ilişkisine tek örnek değildir. Geçmişte Gürhan Tümer gibi isimler de edebiyat ve mimarlık üzerine çalışmalarda bulunmuş ve yayınlar üretmişlerdir. Daha da eskiye gidilecek olursa yabancı kaynaklarda 1950 yıllarına dayanan yazılı kaynaklar bulunabilmektedir. İşte bütün bu kaynaklar, bu makalede önerilen yeni ve başka mimarlık modeli için taban ve dayanak oluşturmaktadır.
Edebiyat ve mimarlığın buluştuğu bu yeni model ile kitaplara olan ilgi ve merakın artması, kentlere için de yeni bir soluk getirilmesi amaçlanmaktadır. Yazmaya ve okumaya karşı derin bir sevgi ve merak duyan herkes, özellikle de mimarlar, mimarlık öğrencileri ve mimarlık ile ilişkili diğer meslek grupları bu birleşimden heyecan duyacaktır. Bu yeni model ile hedeflenen, her iki sanat dalına da yeni bir soluk ve pencerenin açılmasıdır.